Osmanlı Devleti'nden, Cumhuriyet Türkiye'sine kalan sanayi mirasının ne olduğunu gösteren en iyi kaynak, dönemin Ticaret ve Ziraat Nezareti tarafından yaptırılan 1913 ve 1915 yılları sanayi sayımı. İstanbul, İzmir, Bursa, İzmit, Manisa, Uşak, Bandırma ve Karamürsel kentlerini kapsayan sayım, Osmanlı sanayii hakkında genel bir izlenim veriyor. Bu dönemde, bazı kentlerde kurulan un ve deri fabrikaları ile Adana ve Tarsus'taki 4 pamuk ipliği fabrikası dışında, sanayi sayımı yapılmayan diğer vilayetlerde önemli sayılabilecek herhangi bir sanayi kuruluşu bulunmuyordu.
Sayım sonuçlarından da görüleceği üzere, Osmanlı Devleti'nde yüksek fırınlar ve metalurji fabrikaları yer almıyordu. İzmir'de bulunan ve montaj niteliği taşıyan buhar makinası, içten yanmalı motorlar, un, sabun, yağ ve havlu ile makarna fabrika tesisatı imal eden 4 fabrika dışında, Osmanlı Devleti makine yapan sanayiye de sahip değildi.
Osmanlı imalat sanayiinin üretim değeri açısından yüzde 70,3'ünü gıda, yüzde 11,9'unu dokuma, yüzde 8,3'ünü deri, yüzde 6,1'ini kırtasiye, yüzde 2,2'sini kimya, yüzde 0,8'ini ağaç ve yüzde 0,3'ünü toprak sanayi oluşturuyordu.
Mevcut sanayideki toplam kuruluşların yüzde 75'i, çalışanların da yüzde 84,8'i dokuma, gıda ve kırtasiye sahasında faaliyet gösteriyordu. Bu kuruluşların 22'si devlete, geri kalanların büyük çoğunluğu yabancılara ve onların himayesindeki yerli gayrimüslimlere aitti. Adana ve Tarsus'ta faaliyette bulunan 4 pamuk ipliği fabrikası hariç olmak üzere sayımı yapılan 264 işletmeden 249'u kuvve-i muharrıkın (çevirici güç) kullanıyordu. Bunların toplam 20,977'i beygir gücünde çevirici güce sahipti. İşletme başına düşen 85 beygir güç, Osmanlı Devleti'ndeki işletmelerin Avrupa'daki çağdaşları ile mukayese edildiği zaman küçük işletme bile sayılamayacağını gösteriyor.
Sanayi bakımından böyle bir yapıyı miras alan Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk milletine yeni bir yaşam vermek üzere hayata geçirdiği girişimler, milli ekonomi ile ilgili yasa ve kararlar, kamu yararını gözeten büyük yatırımlar, kurulan büyük tesisler, ekonomik alanda gerçekleştirdiği başlıca büyük işler oldu.
Cumhuriyet devriminin ekonomi politikası da diğer alanlardaki politikalar gibi bir kitabi bilgiden değil, ülke gerçeklerinden, milletin gereksinimlerinden besleniyordu. Atatürk, o dönem bu konuyla ilgili şu sözleri sarf etmişti:
"Özellikle ekonomik faaliyeti dayandıracağımız esaslar, her türlü bilgiyle beraber, doğrudan doğruya memleketimiz topraklarını koklayarak ve bu topraklarda bizzat çalışan insanların sözlerini işiterek belirlenecektir. Sanayi ve ticaretimiz için de aynı düşünüş egemen olacaktır."
24 Temmuz 1923'de imzalanan Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ve devrim niteliği taşıyan adımı olarak tarihe geçecekti. Maalesef kapitülâsyonlar, uzun yıllar ekonominin gelişmesini baskılamış, yabancı devletlerin menfaatlerini ön planda tutmuş, milleti ve devleti hiç durmadan sömürmüştü. Osmanlı Devleti'nin dış borçlarının da milletin bağımsızlığa zarar verecek boyuta ulaşması, işleri yabancı devletlerin ülkenin maliyesine karışmalarını gerektirecek hale getirmişti. "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen bir lider için, bu durum kabul edilebilecek bir şey değildi. Lozan Antlaşması ile bu borçlar ödeme koşulları Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına dokunmayacak şekilde güncellendi. Mustafa Kemal Atatürk yönetimindeki yeni devlet, tekrar eski hatalara düşmek istemiyordu.
SAYFA-1 SAYFA-2 SAYFA-3 SAYFA-4 SAYFA-5 SAYFA-6 SAYFA-7
Kaynak: https://www.aimsad.org/istatistikler/ataturkvesanayidevrimidisabagimliekonomidenuretenturkiyeye
Adres:
Maltepe Mh. Stadyum Cd. No.2 Bergama/İZMİR
Telefon
0232 631 28 57